Uçaklarda aerodinamik biçim, yararı havacılığın ilk
günlerinde anlaşılmış önemli bir etmendir. Uçakların gövde ve kanat
profillerini yumuşatıp, hız kesen çıkıntılarını olabildiğince ortadan
kaldırarak, hızı artırmak ve tüketilen yakıt miktarını azaltmak olanaklıdır.
Ortadan kaldırılması gereken en önemli uçak donanımlarından biri de iniş
takımıdır. Kalkıştan sonra hiçbir işe yaramayan iniş takımı, uçak gövdesinde
oldukça büyük bir çıkıntı oluşturur. Tekerlekler, dingiller, frenler ve destek
öğelerinden oluşan iniş takımının, kalkış ya da inişte uçağın ağırlığını
çekecek güçte olması gerektiğinden, oldukça büyük olması kaçınılmazdır. Ne var
ki, bu geniş düzeyin havaya gösterdiği direnç, düşük hızlarda bile oldukça
büyüktür ve uçağın hızı arttıkça daha da büyür.
Mekanik iniş takımı:
Motorlu uçakların ortaya çıkışından beş yıl sonra, 1908'de, mekanik olarak
içeri alınıp, çıkarılabilen ek iniş takımı yapıldı. Bu yalın düzenek, Amerikalı
Matthew Sellers tarafından yapılan bir uçağa takıldı.
Birinci Dünya savaşından sonra, havacılığa duyulan büyük
ilgi, özellikle yarış uçağı alanında ve teknolojik gelişmelerin ortaya
çıkmasına neden oldu. İlk hareketli iniş takımı, 1920 yılında Fransa’da yapılan
Gordon Bennett hava yarışmasına katılan tek yüzeyli (monoplan) Dayton-Wright
uçağında görüldü. 1922 yılında da bir İngiliz yarış uçağı olan Brlstol'de böyle
bir iniş takımı kullanıldı. ABD’de yapılan bir uçağın tekerlekleri, kalkıştan
sonra gövde içindeki daire biçimli yuvalara girmekteydi. A.B.D ’nin tek motorlu
savaş uçaklarında, bu tür iniş takımları uzun yıllar kullanıldı. İngiliz yarış
uçağının tekerlekleri ise, yine daire biçimli olan, ama kanatların altında
bulunan yuvalara girmekteydi.
Savaştan birkaç yıl sonra, havacılık alanındaki gelişmeler
bir süre için durdu. Özellikle motor alanındaki gelişmeler çok yetersizdi; bu
nedenle, uçakların hızlarında bir artış olmadı. Bununla birlikte, bazı
uçaklarda iniş takımları, ucuz ve hafif olan, aerodinamik biçimli kaportalarla
örtüldü. Daha önce geliştirilen mekanik iniş takımları, amfibik uçaklara uygulandı.
Ancak, bu uygulamada amaç, uçağın hızını artırmaktan çok, suya inişlerde
tekerleklerin suya batmasını önlemekti.
Bir süre sonra, yüksek hızlı uçaklarla büyük uzaklıkların
kısa sürede aşılabileceği anlaşıldı. 1930 yılında A.B.D. Boeing şirketi, posta
örgütü için yaptığı bir uçağa, hareketli bir iniş takımı taktı. Bundan iki yıl
sonra aynı şirket, Boeing 247 modelini uçurdu. Bu uçak, dünyanın ilk modern
yolcu uçağıydı. Boeing 247, çok sayıda teknik yeniliğin yanı sıra, katlanabilen
bir iniş takımı taşıyordu. Düşük hızlardaki etkisini yitirmeden, daha yüksek düz
uçuş hızlarına erişilmesini sağlayan hatve değişimli pervanelerin
geliştirilmesi, iyi bir iniş ve kalkış performansı da sağlamış oldu. Bu teknik
gelişme, rüzgâr direnci açısından da yararlı olmuştu.
Hidrolik iniş takımı:
1930’ların sonlarına doğru, yüksek basınçlı hidrolik mekanizmalarda görülen
gelişmeler, yeni yapılan askeri ve sivil uçaklara, hareketli (içeri alınıp,
çıkarılabilen) iniş takımlarının takılmasını olanaklı kıldı. Küçük uçakların iniş
takımları bile oldukça ağır oluyor ve bunların içeri alınmaları sırasında,
ağırlık ve rüzgâr direncine karşı büyük bir güç kullanmak gerekiyordu. Ayrıca,
bu güç, hızla birlikte artmaktaydı. Avro Anson gibi eski uçakların bazılarında,
iniş takımları, elle çalıştırılan mekanik krikoyla içeri alınmaktaydı. Spitfire
avcı uçaklarının ilk türlerinde ise, el pompalarıyla çalışan yalın hidrolik
devrelerden yararlanılmaktaydı. Ne var ki, söz konusu yöntemler, yapılması
planlanan büyük uçaklar için geçerli olamazdı. Sorun, motorlu pompalarla
harekete geçen, daha yüksek güçlü hidrolik devrelerin geliştirilmesiyle
çözüldü. Günümüzde aşağı yukarı bütün uçaklarda, hidrolik olarak içeri çekilip
çıkarılabilen iniş takımları kullanılmaktadır.
Uçak mühendisleri, üstlerinde çok sayıda donanım bulunan
uçak gövdelerine iniş takımlarının girip çıkmasını, çeşitli yöntemlerle
gerçekleştirmişlerdir. Pistonlu motorlu uçaklarda, özellikle birden çok motoru
bulunanlarda, iniş takımları, motor kaportalarının içine alınmaktaydı. Motor
yuvalarının içinde yeterli boşluk bulunduğundan, bu oldukça elverişli bir
çözümdü. Bazı motor yuvaları yeterince derin olmadığından, tekerleklerin alt
bölümü dışarda kalıyordu. Ama tekerlekler yuvarlak olduğundan, yani dışarda
kalan bölüm aerodinamik biçimli olduğundan, rüzgâr direnci fazla olmuyor ve hız
kesilmiyordu. DC-3 gibi bazı uçaklardaysa, tekerlekler gövdenin oldukça
aşağısında kaldığından, uçak, iniş takımının çalışmaması durumunda bile,
tehlikesizce iniş yapabiliyordu. Tek motorlu uçaklarda, tekerlekler çoğunlukla
katlanarak kanatların içine sokuluyordu. Günümüzün avcı uçaklarındaysa,
kanatlar çok incedir. Bu nedenle, modern jet avcı uçaklarında iniş takımları,
karmaşık donanımlarıyla çok az yer kaplayacak biçimde, gövde altına
alınmaktadır.
Kalkıştan sonra bir iniş takımının içeri alınamaması, büyük
bir tehlike oluşturmaz, ama inişten önce dışarı çıkmaması, yani açılmaması,
büyük felaketlere neden olabilir. Bu durumu önlemek amacıyla bazı önlemler
alınmıştır: İniş takımları, genellikle, uçuşta açılmalarını önleyen kilitlerin
açılmasıyla, kendiliğinden dışarı çıkacak biçimde yapılır.
Yorumlar
Yorum Gönder